Alt metin karakterin satır arasında gerçekten söylediği şeydir ve karakterin eylem ve tavırlarıyla belirlenir.

Metin kağıda yazılmış olan kelimelerse, alt metin karakterler tarafından açıkça dile getirilmeyen ancak söylediklerinde altta yatan anlamdır. Bu anlam sahne, sekans ya da hikayenin ilerlemesiyle izleyici için anlaşılır hale gelir.

Alt metin her zaman hikaye anlatıcılığının bir parçası olmuştur. Romancıların bu konuda hiç sınır tanımazlar. Hikayeyi istedikleri karakterin bakış açısından anlatabilecekleri gibi, karakterin iç dünyasını, duygularını ve düşüncelerini de rahatlıkla okuyucuya aktarabilirler. Oyun yazarlarının işi daha zordur çünkü öyle her istediklerinde izleyicinin karakterin zihnine girmesini sağlayamazlar. Ancak yine de gerektiğinde başvurabildikleri birkaç numaraları vardır. Drama yazarı her zaman bu konuda işe yarar yöntemler geliştirebilir. Örneğin sahnedeki herkes susar ve tek bir karakter tiyatro izleyicisine dönüp duygu ya da düşüncelerini doğrudan ifade edebilir.

Bir tiyatro oyununda bu işe yarayabilir ancak bir filmde olsa korkunç görünür. Birlikte hayal edelim: her beş dakikada bir aksiyona ara veriliyor ve karakter kameraya dönüp ne olup bittiği ile ilgili bilgiler aktarıyor.

Senaryoda alt metin kelimelerde aranmaz. Tam tersine konuşulanların satır aralarına bakarız. Çatışma, öfke, mutluluk, suç, kıskançlık, gurur ve duygular oyunculukla aktarılır. Bunlar açıklanmamalı, hele ki diyalog ile aktarılmaya hiç çalışılmamalı. Bir karakter asla ‘Bana bir bakın! Şuan duygusal bir an yaşıyorum’ demez. Karakter duygusal anını sadece duygularını, düşüncelerini somut dolaylı ya da dolaysız eylemlere dönüştürerek aktarabilir. Unutmayalım, aynası iştir kişinin lafa bakılmaz.

Şu örneği ele alalım. Uzun bir günün ardından evin erkeği işten eve döner. Sarhoş, saçı başı dağınık ve gömlek yakasında ruj izleri vardır. Yorgun bir şekilde kapıdan girip çantasını yere bırakır. Ceketini asıp mutfağa geçer ve karısının hiddetli bir şekilde bulaşık yıkadığını görür. Kocası sorar: ‘İyi misin hayatım?’. Kadın soğuk bir sesle ‘İyiyim’ der. Kocasına tek bir bakış bile atmadan mutfak dolabını sert bir şekilde kapatarak sözünü bitirir. Bu sertlikten sonra mutfağı derhal terk eder. Adam mutfakta kalakalmıştır. Derken mutfak kapısından oturma odasına bir göz gezdirir ve olayın iç yüzünü anlar. Adam oturma odasına geçtiğinde masada yemeklerin buz kestiği iki dokunulmamış tabak ve açılmamış bir şişe şarap görür. Masanın diğer ucunda bir hediye ve kartpostal duruyordur. Kartta: ‘Evlilik yıldönümümüz kutlu olsun’ yazıyordur.

Oysa ki kadın iyiyim demişti, değil mi? Ancak alt metinde ise kadının nasıl bir ruh hali içinde olduğunu anlarız. Sinirlidir, aldatılmış hissediyordur ve sonuna kadar da haklıdır. Sahneyi anladığımız için hoşumuza gitmedi sadece. Yazar bize iki artı ikiyi verdi ve zeki izleyiciler olarak işlemin sonunu biz getirdik.