“Sanatçı bir eylem insanıdır. İster bir kişilik yaratsın, faydalı bir şey icat etsin ya da karmaşık bir durum ortaya koysun, bu böyledir.” -Joseph Conrad

Akademi ödüllü Michael Arndt’ın yazdığı 2006 yapımı ‘Küçük Günışığım’ filmi komik karakterler barındırdığı için komik değildir. Arndt’ın yaptığı bir avuç komik insanı bir odaya sokup bizi güldürmek değildir. Asla. Hatta tüm aile trajik bir karmaşanın ortasındadır. Büyükbabaları yaşlı bir uyuşturucu bağımlısı, intihar teşebbüsünde bulunmuş olan Frank üstünlük kompleksi olan bir eşcinsel, Dwayne Nietzsche’vari bir sessizlik yemini ederek aile yapısına karşı gelen bir ergen, Richard kendi dünyasında yaşayan ve herkese ‘Nasıl Kazanan Tarafa Geçersin’ türü saçmalıkları dinlemeye zorlayan aile babası ve Sheryl ise boşanma kağıtlarını doldurmaktan bıkmış bir annedir. Tüm bu ahali arasında normal olarak görünen tek kişi Olive ise, kendini minyatür bir Afrodit’e dönüştürerek ‘Küçük Günışığı Güzellik Yarışması’nı kazanmayı hedefleyen yedi yaşında bir kızdır.

Senaryo yazımı tamamen çatışma ve karmaşa üzerine kuruludur.

Bağımlılık. İntihar. İnkar. Bencillik. Boşanma. Aşırı hayranlık besleme. Bunlar sıradan bir komedi filminde rastlayacağınız türden temalar değildir. Ancak en iyi komedilerin trajedilerden çıktığını unutmayın. Ancak ‘Küçük Günışığı’ filmindeki mizah, komik karakterlerin komiklik yapmaya çalışması ile sağlanmamıştır. Hatta tam tersi. Karakterler, zor bir günü daha geride bırakmanın yolunu arayan sıradan insanlardır. Komik olan unsur şudur: Çok ciddi sorunları bulunan beceriksiz bir aile, yedi yaşındaki kızları bir güzellik yarışmasına katılabilsin diye, ülkeyi baştan başa geçecekleri bir minibüs yolculuğuna çıkarlar.

Eski bir minibüsün içinde, kendi ailenle 1500 kilometre yol yapmak zorunda olduğunu bir hayal et. Sonra bir çatışma ve engeller ekle: Minibüsün kliması yoktur, babanın kazanmanın yolu diye övüne övüne anlattığı sistemin çalışmadığını öğrenmesi, ağabeyin renk körü olduğunu öğrenmesiyle pilot olmak hayalinden vazgeçmek zorunda kalması, minibüsün belli belirsiz öten kornası ve büyükbabanın aşırı dozdan ölmesi. Büyükbaba öldüğünde herkes güldü. Nedeni, içinde oldukları durum.

Senaryonuzda bir dizi durum bulunmaktadır. İlki başlangıçtır –yani statüko- ve birinci perdenin sonuna kadar aktarılır. İkinci durum, ana karakterin ikinci perdedeki gerilime kilitlenmesiyle oluşur. Aksiyonun yükselmesiyle dramatik yapı kurulmaya başlanır ve kahraman amacına ulaşmaya çalışırken gerçekleşen iç ve dış engeller (çatışmalar) bu yapıyı körükler. Son durum ise üçüncü perdeyle birlikte başlar. Bu kahramanın amacına ulaşıp yeni bir durum karşısında yeni bir amaca yönelmesiyle gerçekleşir.

Ancak yarattığınız hiçbir durum eğer akla yatkın değilse işe yaramaz. Karakterlerin içine düştüğü durumların inandırıcı (türe göre değişebilir) olmakla kalmayıp kaçınılmaz olduklarını düşündürmeniz gerekir.